WhatsApp
rajibraj 25 Mart 2025, 01:53

BENLİĞİMİZ, KAYNAK VE FİZİKSEL DÜNYA ARASINDA KENDİSİNE BİR YER ARIYOR

  • 24Görüntüleme

PEKİ ÖYLEYSE NEDEN YAŞIYORUZ ?

Bu durum çoğu zaman bizi kim olduğumuzu sorgulamamıza itiyor. Yaşam tarzımızı, karakterimizi, çevremizi dizayn edemediğimizi düşündüğümüz için kapana kısılıyor ve gerçeği görmek yerine umutlara sarılıyoruz.

Yaşam çetrefilli bir süreç. Bir binayı yükseltirken temellerini sağlam kurmak gerekiyorsa; temelleri sağlam kurulmuş bir yaşamın da sağlıklı bir yapı olduğunu görürüz. Doğduğumuz zaman bulunduğumuz yer bizim başlangıç noktamızdır. Bu noktayı biz mi belirleriz? Biz dediğimiz kim?

Biz dediğimiz bilincimizdir. Biz birliği simgeler. İnsanoğlu yalnız kalmak istemez. Bu yüzden birliktelikler oluşturmak için yaşar. Bu yaşamın başlangıç noktasında aile ile başlamaktadır. Annesine ve babasına ihtiyacı olan bir varlığın yaşam boyu hep bir şeylere ihtiyacı olur.

Kimi zaman aile, kimi zaman sevgili, kimi zaman çocuk ihtiyaç olabilir. Sakral bölge 3-7 yaş arasında kodlanır. Hayata bağlanma temelleri 0-2 yaş arasında aile tarafından atılır ve 3-7 yaş arasında onaylanma, düşük duygusallık geliştirilir. Bu ihtiyaçlar kuşağını başlatacaktır.

Yaşamda ne olacağı, ne yaşanacağına dair geliştirmeler y.benlik tarafından belirlenir. Y.benlik bir anne gibi düşünülebilir. Yeni evli bir çiftin çocuk yapma serüvenini düşünebiliriz. Y.benlik elbette doğurmaz. Fiziksel evrende yaşam bir ruhun geri dönüşü ile tecrübe kazanır.

Bu tecrübeyi işler ve kendi %100'lük kısmından bir parça koparır. Anne nasıl çocuğunun okuyacağı okulu seçiyor, konuşmayı öğretiyor ve ona tecrübeler kazandırmak için hatalarından ders alarak deneyim imkanları sunuyorsa; yüksek benlikte bir önceki tecrübelerin tam aksini sunar.

 

Bu tecrübelere "ruh planı" deriz. Bu durumu fiziksel evrendeki "kodlamalar" olarak betimleyebiliriz. Ruhun kodlandığı bir süreçten geçtiği ve bu tecrübeleri almak için buraya geldiğini görürüz. Bunlar "karmik bağlar" olarak açıklanır. Karmik bağlar kesilemez ya da yok edilemez.

 

Ufak bir örnekleme yaparak "ruhun dnası" diye isimlendirebiliriz. Kişinin yaşayacakları, öğrenecekleri, görecekleri burada saklıdır. Bu planlama insan bakış açısından daraltılabiliyor. Bunu olabildiğince geniş bir yelpazede ele almak gerekiyor.

Kişinin doğum sürecinde anne karnına gelme süreci hara çizgisinden gerçekleşiyor ve bunun da bir anlaşma olabileceği görülüyor.

 

Anne, baba ve çocuk arasında planlı bir yaşanım elde ediliyor. Doğum aşamasından sonra kişi 25 yaşına kadar hayallerine düşkün, ruhunun sesini dinleyen bir varlık halinde yaşam sürmektedir. 25 yaşında kalp çakra aktivasyonu yaşayan kişi bireyselleşme sürecine giriyor ve dönüşüm sağlamak adına yaşamını fizikselliğe döndürmek zorunda kalıyor.

 

Bu süreç genellikle kişi bazlı doğru yönetim sergilenmemesi durumunda acılı bir sürece dönüşebiliyor. Böylelikle kişi dönüşüm sürecindeki görevlerini ailevi kodlamalar ve çevresel faktörlerden dolayı bireyselleştirmek yerine toplumsallaştırıyor.

Toplumsallaştırdığı her değer maalesef kendine özgü diye geliştirdiği bir model olmadığından,

 

Kişi kendisine dair bir gelişim göstermek ve iyileştirmek yerine toplum bilinciyle rahatlamayı tercih ediyor.

Sakral bölgenin 3-7 yaş arasındaki onaylanma dürtüsünü net bir şekilde geliştiremediği zaman kalp bölgesindeki onaylanmayı da toplumsallaştıran kişi, dönüşüm sürecinde onaylanmayı toplum tarafından doğru buluyor.

Bu onaylanma durumu toplum bazlı olduğu zaman dışa dönük bir yaşam süreci oluşturması, kişiyi ruhun karanlık gecesine davet ediyor. Büyük bir aşk, öfkeli bir arkadaş grubu ya da travmatik olarak sonuçlanacak 1-3 yıllık süreç oluşabiliyor. Bu durum kişiye bireyselleşmeye itmek ve sakral çakra ile kalp çakra arasındaki dişil enerjiyi dengelemek adına yaşatılıyor.

 

Karmik bağlar çok fazla konuşulmasa da; bilinenin aksine hayatımızı ekileyen durumlardandır. Bu etkiler iyi ya da kötü diye tanımlanamaz. Ruhun iyi ya da kötüsü yoktur.

 

Bu yüzden yaşanması planlanan veya yaşanan çoğu şeyi insan bilinci iyi ya da kötü diye algılar. Zamanın iyi algısı veya kötü algısı değişkendir. Dün yaşadığınız kötü şeylerin size kattıklarıyla, bugün yaşadığınız iyi şeylerin size kattıkları birbirini destekler.

Ruhun karanlık gecesi kişi nezdinde 39 yaşına kadar sürmektedir. Bu yaşam sürecinde doğru soruları sormak ile aydınlanabilir.

 

- Neden yaşıyorum?

- Neden bu başıma geldi?

- Neden bunları öğrendim?

 

gibi soruların insan ömrünün hiçbir diliminde anlamı yoktur.

Doğumdan sonra 0-3 yaşlarında anne ve babadan öğrenimler kazanırız. Bu ilerleyen yaşlarda arkadaşlar, sosyolojik çevre olarak devam eder.

 

İlk öğrenimler kalıcıdır. Anneniz veya babanız gibi olmayacağınızı düşünmeyin. Olacaksınız.

Yeminler etmeniz, kendinize sözler vermeniz ya da onlara kızgın olmanız bir şeyi değiştirmeyecek. Bu durum baskılayacağınız bir yön olabileceği gibi patlayışını görmeyeceğiniz bir yöndür.

 

Çoğu tavsiye kendinizi dönüştürün, sevin, aşık olun üzerine kuruludur.

Bunlar kişilere yapamayacaklarını söylemek, çözümleri iletmemek adına da verilir. İnsan kendini sevmesi gerektiğini bilir sadece nasıl yapacağını öğrenememiştir. Eskik yan. Kişi erken yaşlarda ailesinin kodlaması ve çevresel faktörlerden gelenler ile kurban bilincini yaşayabilir.

Başkalarının kurbanı, olayların kurbanı, ailesinin kurbanı olabilir. Buradaki en kilit nokta: "neden?" sorusudur. Bir olaya "neden bu yaşandı?" diye sorgulayarak başlıyorsanız yaşanan olayın tekrarını ve size yaşattığı acıyı tekrar ediyorsunuz demektir.

 

Böylece savunma kalkanına ateş edersiniz. Bilincinizin savunma mekanizmasını geçemeyeceğiniz gibi, bilincinizin sizi koruma arzusunu da anlayamazsınız. Bu durum çıplak ayaklarla ateşin üzerinden geçmek anlamına geldiği için her zaman cevapsız kalacağınızı anlatabilir.

Bu süreç dişil enerjinin yansıması olarak sakral ve kalp çakrasını çalıştırmayacağı için, üçüncü göze tezahür edecek ve dişil enerjizin yüksek frekanslı çakranıza daha çok yansıyacaktır. Böylelikle çok düşünen ancak hareketsiz bir canlı haline geleceksiniz.

Kurtulmak için yardım isteyen ancak hiçbir şey yapmayan birisi olacaksınız.

 

Her zaman daha iyidir:

 

- Nasıl daha iyi yaşarım?

- Nasıl bu başıma geleni atlatırım?

- Bu öğrendiklerimi nasıl daha yukarıya çekerim?

Bilincinizin cevap vermesine izin verebilirsiniz.

Bizler genellikle enerji merkezler dengesiz canlılarız. Hiçbir zaman tam olmayan ve her zaman dengede kalamayanlar oluyoruz. Kendinizi dengesiz olduğunuz, doğru olmadığınız ya da tam olmadığınız için suçlamayın.

 

Peki neden yaşıyoruz?

 

Yüksek benliğimiz bizi tecrübelerimiz için buraya yansıtır. İnsan sadece eril çakralarını kullandığı zaman analog bir canlıdır. Dişil çakraların kullanımı manevi benliğini ortaya çıkartır. Dışa dönük yaşam bunun tam aksidir.

25 yaşından sonra oluşan kalp aktivasyonunda bireyselleşebilmek kendimizi keşfetmek ve yaşam ihtiyacımızın ne olduğunu anlamamızı sağlıyor. Kolektif bir bilincimiz olduğu ve toplumun faydalanması için çabalamamızı gerektiğini anlıyorum. Bu doğru mu? Kısmen.

 

Böyle bir söylemin doğrusuna ulaşmak için kalp aktivasyonunu bireyselleşerek tamamlamamız gerekiyor. Kendisine yardımcı olmayan bir varlık başka birine yardımcı olamayabiliyor. Doktor olmak için doktor olmayı öğrenmeniz gerekiyor. Bir bina yapmak için mühendis olmanız gerekiyor.

Bu kişilerin bu yetenekleri öğrenmesindeki ilk amaç kendilerine yardım etmektir. Ruhsal bir öğretide de kişinin kendisine bireyselleşerek ve kendisini dinleyerek yardım edebileceğini görürüz. Bu da yaşam felsefemizi ortaya çıkarıyor.

"Neden yaşarız?" sorusu sadece insanın zamanını çalan ve hiçbir zaman cevaplayamayacağı bir soru oluyor.

 

"Nasıl daha iyi yaşarız?" sorusunu gündeme almak herkes için değişken ancak verimli bir süreci getirmektedir.

Bu yüzden kişiler yaşamın içerisindeki felsefeyi keşfetmek için birilerinden tavsiyeler almak yerine, kendilerine tavsiyeler verebiliyorlar.

Doğru bir rehberlik yön göstermek, kendi doğrularını uygulatmak değildir.

Doğru bir rehberlik yön bulması için kişiye kendi doğrularını bulmasını sağlamaktan geçiyor.

Ailevi kodlamalar,

Sosyolojik etkiler vb durumlar çabucak aşılabilecek durumlar değildir. Dönüşüm sürecinde kişi her zaman kendisinin doğrularını arayacak ve nasılları ile ilerleyecektir.

Lütfen kendinizi dinlemeyi bırakmaya karar verdiğiniz zaman başkalarının söylemlerini değerlendirerek ilerleyin. Nasıllarınız bol olsun.

Sevgilerimle Sinan Dizman…